[ Asirin ] - Anasayfa
  - Arşiv
     - Hayattan, (Halimize Şükredelim...)
Kızım Beni Beğenmiyor...
3537 defa okundu,
“Kahve içerken yine böyle daldı gitti Cemile abla… Bu defa sordum: Sende bir şey var, ama bana söylemiyorsun!”
Kızının düğününe hazırlanıyordu Cemile… Ah nasıl seviniyordu. Sanki kendisi gelin olsa bu kadar sevinmezdi. “Kızımı beğendiler” diyordu. “Damadım pek iyi, dünya iyisi bir oğlan” diyordu…
Damadının mesleğiyle de övünüyordu insanlığıyla övündüğü kadar…
Şehirdeki çeyiz mağazalarının altını üstüne getiriyordu dolaşırken… “Ay şu çift kişilik nevresim ne harika…”, “Ay şu masa örtüsü tam onların masasına göre…”, “Ay şu havlunun güzelliğine bak… Damadım bunu kesin beğenir…”, “Ay şu porselen fincan takımını mutlaka almalıyım…”
“Şu tül tam mutfaklarına göre…”
Böyle heyecan içinde gezip dolaşırken birden dururdu olduğu yerde… Hafakanlar basar, yanakları kızarırdı… Sonra ter dökülürdü tombul yanaklarından aşağı…
-Ne oldu Cemile? Bir şeyin yok ya, derdim.
-Yok iyiyim, birden içim bir tuhaf oldu da, derdi…
Yeni başlamıştı onda bu hal… Bir sırrı vardı ama söylemiyordu. Biraz sonra kendi kendini motive eder, “haydi geçti… kalk gidelim” derdi…
En yakın arkadaşı olarak ben vardım yanında… Kapı komşumuzdu zaten… “Benden duyduklarını kimseye söyleme ha!” diye söz alarak anlatırdı her şeyini…
Bir gün eşimi işe yolladıktan sonra kahve içmeye çağırmıştım:
“Cemile gel kahve içelim” dedim… Kızı Betül’ü de çağırdım ama Betül gelmek istemedi… Çok uykusuzmuş, dinlenecekmiş…
Kahve içerken yine böyle daldı gitti Cemile… Biz bizeydik. Bu defa sormadan yapamadım:
-Cemile sende bir şey var… Ama bana söylemiyorsun!
-Yok bir şeyim Zeliş’im…
-Ama gözlerin dalıp gidiyor. Terletiyor bak seni içindeki sıkıntı… Yoksa beni dosttan saymıyor musun?
Artık dayanamamıştı. İçini yakıp kavuran sırrı benimle paylaşmaya karar vermişti:
-Sana güveniyorum, bunu kimselere söyleme Zeliş’im!
-Söylemem Cemile. İnan ki söylemem.
Sonra o iri siyah gözlerinden boncuk gibi dökülmeye başladı yaşlar… Öyle sessiz ve mahzun ağlıyordu ki ciğerim parçalandı… Söyleyemiyor, konuşamıyordu…
“Kızım galiba benden utanıyor” dedi iç çekmekten konuşamaz halde. Sonra sarıldı boynuma sarsıla sarsıla sessizce ağladı: “Kızım beni beğenmiyor Zeliş’iim, beğenmiyor” diye…
“Bismillah onu da nereden çıkardın Cemile? Betül öyle bir kız değildir” dedim ama bir tuhaf olmuştum. Biraz ağlayıp sakinleşmesini bekledim. Sonra gözlerini sildim derdiyle dertlenmiş olarak. Biraz sakinleşti: “Yüzüme karşı söylemedi ama kayınvalidesi ile beni gözleriyle kıyaslarken yakaladım” dedi...
Canım arkadaşım gözlerini silerken “Dünürümün yanında hantal kaldım” diyordu.
“Aman Cemile… Düşündüğün şeye bak” dedim. Dedim ama bu duygu anlatılmaz yaşanırdı… Ve bu öyle kolay atlatılacak bir şey değildi…
Ah Cemile… Onunla yıllar önceki gençliğimiz geldi gözlerimin önüne… Cemile böyle kilolu muydu? Aksine boylu poslu manken gibiydi yeni evlendiğinde…
Peki ne olmuştu da Cemile böyle kilo almış, kendini salıp koyuvermişti?
Cemile ki bir evin bir kızıydı… Sevmişti kocasını… Anası babası “bundan hayır çıkmaz kızım” deseler de o beğenmişti… Evlendiler onunla… Kocası Sami, doğru dürüst bir iş sahibi değildi… Üç gün orada beş gün burada çalışıyordu…
Derken bir tanıdığı vasıtasıyla Hollanda’da iş bulmuşlardı. Tuttu Hollanda’ya gitti kocası… Kızı Betül daha bir başındaydı…
Cemile o genç yaşta koca yolu bekleyecekti. “İşini ayarlayınca bizi de alacak yanına” diyordu… Ama böyle vefalı kadına öyle vefasız bir koca düşmüştü ki sormayın gitsin. Gittikten üç ay sonra ne arayan ne soran olmuştu Cemile’yi… Sonra bir de duyduk ki orada bir Hollandalıyla evlenmiş Sami. Burasını unutmuş. Biz de eşini ve kızını da yanına alacak diye bekliyorduk.
Biz üzüldük ama Cemile yandı kül oldu bu habere… Teselli etmek mümkün olmadı. Günlerce ağladı zavallı kızcağız bebeciğine sarılıp… Kime ne diyebilirdi ki?
Bir zaman sonra konu komşu akıl vermeye başlamıştı:
“Seni bir çocukla böyle bırakıp giden herifi mi bekleyeceksin?”
“At çocuğu babasının evine, sen de kendine yeni bir yuva kur!”
Cemile, demişti ki herkese:
“Siz kendinize bakın! Beni bırakıp gittiyse artık kocam yoktur. Dönüp gelir ise burası onun evidir. Hoş sefa gelmiştir.”
Kimi “aptal” diyordu ona kimi “akıllı kız” Kimi de “sabır küpüymüş” diye hayran kalıyordu… Ama o Cemile, o el kadar sabiye tek başına hem ana hem baba olmayı üstlenmiş çocuğunu kurda kuşa yem etmemişti…
Onu kimselerin eline bırakmamıştı. Gerçek bir analık yapmıştı Betül’e… Depresyon zamanlarında kendini yemeye vermişti garibim. Böyle heder etmişti vücudunu…
Aradan geçen on üç sene sonra bir de baktık ki Cemile’nin kocası elinde bir valiz çıkıp gelmiş… Çökmüş ihtiyarlamıştı… Birkaç gün sonra öğrendik ki kocası işten atılmış. Başka iş bulamayınca da Türkiye’ye dönüş yapmak zorunda kalmış.
Hollandalı karısına demiş ki:
-Ben Türkiye’ye dönmek zorundayım.
Kadın “güle güle” demiş...
Hollanda’da evlendiği kadın dönüp bakmamış bile yüzüne Sami’nin:
“Gelemem şekerim… Ben seninle burada evliyim” demiş.
Sami başı öne eğik dönmüş Türkiye’ye…
Cemile’ye de gelmemiş önce… Onun da başkasıyla evleneceğini filan düşünmüş kendi gibi. Sonra öğrenmiş ki ilk karısı hâlâ onu bekliyor… Dönmüş gelmiş eve bir ümit.
Cemile hiçbir şey olmamış gibi, daha dün evden çıkıp gitmiş gibi karşılamıştı o Sami’yi… Böyle çileli, böyle sadık, böyle evini ayakta tutmaya çalışan anaç bir kadındı…
O kadın, şimdi de kendinin kilolu olmasından
çok kızının annem kilolu diye üzülmesine üzülüyordu. Yine de teselli
ettim Cemile’yi:
“Senin yanlışın var. Kızın öyle yapmaz. Anasını kaynanasıyla niye kıyaslasın!”
Ben ne dersem diyeyim zavallı Cemile’nin, kızının düğünde utanacak olmasına gönlü razı olmuyordu. Düğüne de çok vakit kalmamıştı. Birkaç aya düğün yapılacaktı…
Bir gün kapılarını çaldığımda Betül açtı kapıyı. O da elinde çanta evden çıkıyordu:
-Kızım annen nerede?
-Annem hastanede Zeliş abla?
-Kız ne oldu? Neyi var annenin.
-Ameliyat oldu.
Ağzım açık kaldı… Hemen üzerimi giyindiğim gibi Betül ile hastaneye gittim. Aman Allahım Cemile sahiden hastanede yatıyor.
-Kız sana ne oldu Cemile?
Yüzü kızardı. Benden saklı gittiği için üzülüyordu. Mahcup bir şekilde mırıldandı:
-Mideme kelepçe taktırdım Zeliş. Kilolarımdan kurtulmak için.
Betül de yanı başımızdaydı. Bir şey konuşamadım ama nasıl duygulandım anlatamam. Vah benim Cemile’m vah…
Kızının mürüvveti için bıçak altına da yattın öyle mi? Bir şey diyemedim. Sustum:
-Nasıl geçti ameliyat?
-İyi geçti diyor doktor… Ama biraz hastanede kalmam lazımmış?
-Niye ki?
-Bilmiyorum.
Doktorunu arayıp buldum. Dedi ki doktoru:
“Ameliyat aslında başarılı geçti ama enfeksiyon kaptı vücudu.”
-E peki ne olacak?
“Biraz kiloluca olduğu için cevap almakta zorlanıyoruz. Gözetim altında kalacak.”
Hastaneden ayrılırken üzüntüden kahroldum. “Şu yaptığına bak” dedim kendi kendime…
Allah’ım bari ayağa kalksaydı. Her ziyaret günü gittim ama her
gittiğimde Cemile’nin durumu daha da ağırlaştı. Ve o canım arkadaşım…
O melek yüzlü Cemile’m… Hiçbir şeye yenilmeyen pes demeyen Cemile’m, kızının düğününe aylar kala enfeksiyona yenildi…
O bir evin bir kızı Cemile’m evlendi, koca yüzü görmedi… Kızını büyüttü gelin edemedi…
Ellerimizin arasından uçup gitti…